İftira | Konular | Kitaplar

Fıtrat ve Allah Bilinci

İnsanoğlu, ne kadar kötü de olsa; iyiyi, doğruyu, güzeli bilir.
Daima, hakikate, gerçeğe, vakıa ve realiteye hazır ve mütemayildir.
Buna “fıtrat” diyoruz.

Fıtrat kelimesinin: “içinde gizleneni ortaya çıkarmak için yarıp açmak, yaratmak, meydana getirmek” anlamındaki “fatr” kökünden geldiğini söylersek, mesele daha iyi anlaşılacaktır.

Allah Teala, her insanın özüne bir takım olumlu özellikler yerleştirmiştir.
Fıtrat dediğimiz şey, işte budur.
Yani, insanın yönlendirilmemiş olan saf ve asli yaratılış halidir.
Ama sonradan, aile, okul, toplum, çevre, arkadaş vs. gibi faktörler, bu hale olumlu veya olumsuz etki yaparlar.
***
İnsan, saf ve asli yaratılış haliyle Allah’ı keşfeden, varlığını tanıyıp kabul eden özelliklere sahiptir.

Başka bir ifadeyle, Allah, insanları; kendisinin varlığını, birliğini ve insanlara gönderdiği dini kabul edecek, en azından buna meyledecek yapıda yaratmıştır.
İbnu’l-Cevzi’nin de dediği gibi, fıtrat’tan maksat da budur.

Binaenaleyh, normal bir insan bu fıtrat gereğince; Allah’ı mutlaka bulur, bilir ve inanır.
Aksi durum, o insanın normal olmadığını, akli, fikri, ve hissi arızalara sahip olduğunu gösterir.

İnsan, şüphesiz belli bir amaç için yaratılmıştır.
Kainattaki her varlığın bir amacı varsa eğer, varlıkların en değerlisi olan insan bundan vareste tutulabilir mi?

Hiçbir varlık başıboş değildir, o halde insan da başıboş bırakılmamıştır.
İnsanın bu dünyadaki amacı; daima iyiyi, doğruyu, güzeli tercih ile hayatı tevhid ve adalet ekseninde inşa etmektir.

Kur’an-ı Kerim, insanı bu misyon sebebiyle “halife” diye nitelemiştir.
Bir bakıma fıtrat; insanın, yaratılış amacını gerçekleştirecek donanım ve alt yapıya sahip olmasıdır.

Rum Suresi 30.ayet sanki bunu özetler:
“(Ey Resûlüm!) Öyle ise hakka yönelmiş olarak yüzünü (hak) dîne doğrult! Allah'ın, insanları onun üzerine yarattığı (İslâm) fıtratına! (Ki her çocuk, İslâm fıtratı üzere doğar.) Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte doğru din budur! Fakat insanların çoğu bilmezler.”
***
Allah’ın varlığını kabul, kıyas’tan ziyade fıtrat’a dayanır.
Çünkü, insanın fıtratına Allah’ı kabullenme temayülü yerleştirilmeseydi, O’nu kıyas’la bulmak zorlaşırdı.

Bilindiği gibi kıyas, benzeri benzerle karşılaştırarak sonuca varmaktır.
Yani, İki şeyi birbiriyle mukayese ederek bir hükme ulaşmanın adıdır kıyas, ki bu mantıkta sıkça kullanılır.

Fıkıh ilminde de kıyas’a çokça başvurulmuştur.
Hatta, “Kıyas-ı fukaha” dediğimiz şer’i delilerden biri de fakihlerin başvurduğu bu kıyas yöntemidir.

Fakih, iki mesele arasındaki benzerlikleri tesbit eder, hakkında nass (âyet-hadis) bulunan bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak illetten dolayı, hakkında nass bulunmayan meselenin hükmüne bağlayarak sonuca ulaşır.
Allah’ın varlığını ispat, böyle bir kıyasla mümkün olmaz.
Çünkü, Allah’ın bir benzeri yoktur ki, O’na kıyas ederek bir sonuca ulaşılabilsin!?
Bu konuda belki bir takım kıyaslamalar yapılmış olabilir.
Ancak, kıyas yoluyla Allah’ın varlığını ispatlıyormuş gibi görünen deliller, gerçekte insan fıtratında zaten var olan Allah fikrinin tezahüründen başka bir şey değildir.
Açıkçası, Allah’ın varlığının reddedilmeyip kabul görmesi; kıyas’tan daha çok, fıtratın etkisiyle olmaktadır.
Allah’ın emir ve yasaklarının insan tabiatına uygun olması da, bu fıtrat sebebiyledir.
***
Hırsızlık yapan, zina eden, uyuşturucu kullanan, içki içen, fuhuş yapan, adam öldüren, rüşvet alan-veren, faiz yiyen, haksızlık yapan, zulmeden… vb. pek çok haramı irtikap edenler, aslında yaptıkları şeyin yanlış, kötü ve çirkin olduğunu bilmektedirler.
İşte bu bilgiler, duygu ve sezgiler; fıtrat’ın sesidir.

Sonuç olarak, insan’ın aklı, fikri, his ve duyuları sağlıklı ise; gerçeği bulmaması, Allah’ı tanımaması, iyi, doğru, güzel olan şeyleri bilmemesi mümkün değildir.
Ama, insanların nefsi arzuları, heva ve hevesleri, çıkar kaygıları, dünya sevgileri, tamahkarlığı ve ebedilik duygusu, ne yazık ki bu gerçeğin üstünü örtmektedir!..

twitter.com/parlakturk
facebook.com/vaktulemin
parlakturk@yahoo.com

Konular