İftira | Konular | Kitaplar

Ateistler Neden Bir Tanrı Arıyor?

De Botton'un Ateistler için aradığı dini, dinler tarihi konusunda uzman Aytunç Altındal, eski bir inançsız olan Ulv” Alackaptan, 'Ateistler İçin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi' kitabının yazarı şair Hüseyin Akın ve Sosyolog Hasan Çelikkaya'ya sorduk.

Dünyaca ünlü İsviçre kökenli İngiliz yazar Alain de Botton'un geçtiğimiz günlerde çıkan yeni kitabı 'Ateistler İçin Din' yeni bir tartışmanın da kapısını açtı. Seküler hayatın içinde bireyler dinden uzaklaşırken etik, sanat ve edebiyat gibi alanlarda zayıflıyor hatta basitçe mutsuz oluyor 'pop-filozofa' göre. Çağımızın endişeli ve yalnız, modern insanının mutsuzluğunu dinden uzaklaşmak olarak tarif ederken; okuyana 'çılgınca' gelebilecek bir öneride bulunuyor. Dinlerin içinden Tanrı inancı hariç tutularak eğitimden sanata, kibarlıktan dayanışma duygusuna yaşamı doğrudan etkileyen yorumları almak ve yeni bir 'din' imal etmek! Bugüne kadar aşk, statü, seyahat, mimari gibi alanlarda yazdığı kitapları milyonlarca satan Alain De Botton, bu kitabıyla inananları da inanmayanları da hayli provoke edeceğe benziyor.

En az bunun kadar provoke edici bir kitap daha çıktı aynı günlerde: 'Ateist Aforizmalar'... 'Çoksatar' yazar Jack Huberman, Amerika'da yükselen köktendincilik ve cehalete tepki olarak yazdığını söylüyor kitabını. Amacının, aslında 'dini saplantıları bertaraf ederek çökmüş dünyamızı iyileştirmek' olduğunu belirtiyor.

İddiasına göre 'inananların tutturduğu kibirli yoldan çevrilmesini' de Woody Allen'dan Picasso'ya, Tarık Ali'den Mustafa Kemal Atatürk'e çok çeşitli alanlardan tanınmış isimlerin cümleleriyle yapmaya soyunmuş. Mustafa Kemal Atatürk deyince hemen celallenmeyin çünkü 'Ateist Aforizmalar'da İsa Peygamber'e bile yer var! Bu arada kitaptan en azından Atatürk'ün cümlesini buraya almalıyım ki bir fikir verebilsin size: 'Egemenliğini sürdürmek için dine ihtiyaç duyanlar zayıftır. Bu tıpkı halkı bir tuzağa düşürmeye benzer. Benim halkım demokrasinin ilkelerini, hakikatin prensiplerini ve ilmin öğretilerini benimseyecektir. Hurafeler tek tek yok edilmelidir.'

'Ben ülkeme karşı sitemliyim çünkü benim ülkem bağımsız bir ülke değil. Ben küresel kapitalizmin bir uydusunda yaşıyorum.
...
Görünen o ki küresel kapitalizm bu günlerde ülkemde bir devrim gerçekleştiriyor. Rejim el değiştiriyor; devlet el değiştiriyor. Buna ne seviniyorum ne de üzülüyorum, sadece izliyorum, yansızlıkla ve anlamaya çalışarak.
...
Bu değişime halkı ikna edebilmenin başlıca pazarlama imgesi 'demokrasi'. Çünkü 'demokrasi' kolayca sömürülebilecek bir zaafı, bir yarası, bir ezikliği, kısacası bir aşağılık kompleksi bu ülkenin. Çok derin travmaların yarattığı çok yüksek bir kompleks... En acıklısı, ülkem demokratikleştiğini sanarak değişecek ama asla demokratik bir ülke olamayacak. Ne yazık ki...'

Hem söz konusu iki kitap hem de Baruter'e açılan dava nedeniyle 'inançlar' meselesini konuştuk uzmanlarla. Ateizmin geniş bir tarifi ve birçok alt dalı var dolayısıyla haberde genel bir tanım olarak kullanıldı. Konuştuğunuz kişiler arasında neden bir ateist yok demeyin, çünkü sadece bir karikatür nedeniyle bir yıl hapis istemiyle yargılanan Bahadır Baruter örneğinde olduğu gibi kimseyi 'hedef tahtası'na koymak istemedim...

Ateistçilik oynayanlar boşa kürek çekiyor

Dinler tarihi konusunda uzman Araştırmacı Aytunç Altındal, De Botton'un önerisinin yeni bir şey gibi sunulmasına karşı çıkıyor ve iman ile inancın farklılığının altını çiziyor:

- Alain de Botton'un önerisini nasıl değerlendirdiniz?

Bakın böyle öneriler son üç yüz yıldır yapılıyor. Bazı kişiler bu tür kendilerince çok parlak sandıkları fikirleri kamuya sunarlar. Botton da böyle. Şimdi bakın, felsefe ve mantıkta kullanılan ve elementer bilgi sayılan bir kaziye (önerme) var, buna 'contradiction in terms - kendi kendiyle çelişen bilgi' denir. Hem Tanrı olmasın hem de din olsun, buna zırvalamak denir. Bu nedenle Botton ile vakit kaybetmeyelim diğer sorularınıza geçelim...

- 'Dinler insanlara nasıl yaşayacakları ve ne için çalışacakları konusunda yol gösterir ayrıca sanat da öğretici, iyileştirici ve ahlaklı olmalı' diyen Botton, uygarlıkların dinler sayesinde kurulduğunu savlıyor. Sizce uygar dünya din olmadan kurulabilir miydi?
Günümüzde Türkçeye 'din' diye çevrilen 'religion' kelimesi Latince 'religio'dan türetilmiştir. 'Religio', Paganlar tarafından kullanılan bir kavramdı ve 'bireyin bilinmeyenlerle kurduğu içsel bağ anlamına geliyordu. Hıristiyanlık bu kelimenin sonuna 'n' harfini ekledi ve 'bilinmeyenle bizim usulümüzde bağ kurmak' anlamında 'religion' kelimesini türetti. Ne var ki günümüzde tüm ilahiyat dallarında din kelimesi 'tarik=yol=sıratı müstakim' anlamında sadece İslamiyet için kullanılır. Hıristiyanlık teknik anlamında bir din değil bir külttür; Yahudilik ise bir 'mode of existence' yani var oluş tarzıdır. Monotheism denildiğinde işte bu üç theist anlayış anlaşılır. Paganlar ve daha sonra Alşimist, Hermetist ve Ezoteristler inançlı fakat örgütlenmiş Theism'in kişiyi zorladığı 'dogmatik iman'a bağlı değillerdi ve uygarlığı başlatanlar da inanç sahibi olan insanlardı, iman sonradan ortaya çıktı.

- Din olgusu seküler bir hayatta layıkıyla yaşanabilir mi? Ya da daha doğrusu neden Türkiye'de laiklik, Batılı anlamda sekülerlik gibi algılanamıyor?
Hiç kuskusuz Jakoben Fransız laisizmi'nin yönlendirdiği bir hayattan vicdanen daha özgür bir ortam oluşturur. Ceberut değil müsamahayla yönlendirilen bir hayat. Ben kendi adıma söyleyeyim bunu 40 yıldır savunuyorum ama bazı cahiller bu sözlerimden dolayı adımı Hilafetçi-Marksist'e çıkardılar. Ama artık anlaşılmaya başlandı ki Türkiye ve İslam için dünyevilik eşittir sekülerizm, Fransız modeli laisizm'den çok daha uygun bir uzlaşma alanıdır.

- Ateizmin tarihi, ortaya çıkışı hakkında yazılarınız da var ama bunları okumayanlar için neler anlatabilirsiniz?
Bu konuda çok yazım yayınlandı, birçok tartışmaya da katıldım; hem Türkiye'de hem dünyada. Gerçek anlamda ateist olabilmek mümkün değildir. En kısa deyişle, ateist olabilmek için Tanrı'nın varlığını önce kabul etmek sonra da reddetmek gerekir. Benim bu konuda üç yıl önce yayınlanan 'Why Did God Change His Mind' adli bir de kitabım var. Orada anlattıklarımı size şöyle özetleyebilirim: İlahiyat açısından Tanrı'nın varlığı veya yokluğu konusunda tartışma yapmak mahalle kahvesinde hükümet kurmaya benzer. Çünkü Tanrı'nın varlığı başka bir olay, Tanrı'nın mevcudiyeti (presence) başka bir olaydır. Varlık tartışması ontolojik bir tartışmadır ve Din felsefesi açısından çok da ilgi duyulan bir konu değildir. Kısacası ateistçilik oynayıp ilgi çekmek isteyenler boşa kürek çekmektedirler. Ama deist bir inancın sahibi olmak örgütlü theism'in zorlamalarından kurtulmayı sağlar. Tanrı'ya inanıp, örgütlü theism'in dogmalarına iman etmemektir deizm...

- Marks'ın 'Din kitlelerin afyonudur' sözü çok sık hatırlatılır inanç tartışmaları yapılırken. Ateizm Türkiye'de bir dönem özellikle solcu olmakla eşdeğer tutulurdu. Bu yaklaşımı nasıl değerlendirmek gerek?
Marks'ın o sözü cımbızlanarak alınmış ve solcuları karalamak için kullanılmıştır. Hiç kuskusuz hem kendi Tanrı anlayışına sahip hem de sosyalist-komünist gibi dünyevi ideolojilere bağlılık duyulabilir. Yeter ki kişi bunları istismar amacıyla kullanmasın.

Eski ateistler 'abdestli kapitalist' oldu

Tiyatro oyuncusu Ulvi Alacakaptan, hayatının bir dönemini 'ateist' olarak yaşamayı seçmiş biri. Kişilerin inançlarına dair sorular sormak takdir edersiniz ki zor bir durumdur. Alacakaptan, sorularımı içtenlikle yanıtlarken kendine taparak özgürleştiğini sananlara göndermeler yapıyor...

- Alain de Botton'un önerisini eski bir 'inanmayan' olarak nasıl değerlendirirsiniz?
Kitabı okumadım ancak Alain Bey'in mizah yönünün bilimsel görüşünden ağır bastığı belli. Zaten vahyi dinler konusunda bu zatın bir önerisi olamaz. Kendisini vahyeden bir varlık olarak öneriyorsa ya şu an akıl hastanesindedir ya da henüz yakalanmamıştır. Temel insani değerler felsefi bir konudur. Hümanizmin ise birçok çeşidi söz konusudur. Hiçbir üstat, bu konuda evrensel bir ayıklama yapamaz. Dinin bir ihtiyaç olduğu tartışmasızdır, din disiplinlerini tümden reddedenler bile bir din-yaşam yolu tutturduklarını savlıyor...

- Din bir ihtiyaç ise ateizm de inanmama ihtiyacı olarak yorumlanabilir mi?
İnsan yaradılışı gereği kendinden üstün bir varlığa tapınma gereksinimi duyar. Ben saf bir ateist olmanın imkansıza yakın zorlukta olduğunu bilirim. Kendine taparak özgürleştiğini sananları da tanırım...

- Din, seküler hayatta layıkıyla yaşanır mı?
Mekke'den cehenneme Moskova'dan cennete gidebilirsiniz. Ben dürüst seküler bir yönetimi şeriat adı altındaki bir mezhep saltanatına tercih ederim.

- Bugünlerde sıkça telaffuz edilen dindarlar neden popüler televizyon dizilerinde yok tartışması, 'başörtülü kadın oyuncuları neden görmüyoruz' üzerinden yürütülüyor. Sizce birinin mütedeyyin olduğunun anlaşılması için böyle bir simge gerekli mi?
Başörtüsü bir simge değil tesettürün bir parçasıdır ancak manen örtünmeyi tek başına sağlamaz. Özellikle iktidar nimetine gark olmuş hanımlarımızın 'başörtülü tesettürsüz' halleri hazindir. Bu konuda biz erkeklerin bize de farz olan tesettür konusunda inançsızlardan farklı olduğumuzu vurgulamayan bir giyim stili tutturduğumuzu itiraf etmeliyim. Genelde bir kimsenin inancı beni kesinlikle ilgilendirmez.

- Ateizm Türkiye'de bir dönem özellikle solcu olmakla eş değer tutulurdu.
Sosyalizm bir ideolojidir. İnsan zihninin ürünüdür. İlke olarak inanmakla ilgili değildir.

- Yine o dönem solcu olanların, liberalleştiği ve çoğunun beyaz yakalı olduğunu da düşünürsek, Türkiye'de konjonktürle inanç dünyası arasında nasıl bir ilişki var sizce?

Türkiye'de Marksistler kapitalizmi öğrendi. 12 Eylül sonrası bizzat kapitalist veya profesyonel müteşebbis oldular. Son yıllarda ise bizim(mi)kiler kapitalizme guslettirdiler ve abdestli kapitalist oldular. Alain Bey gibi, şu an ismi bilinen-bilinmeyen, yetenekli-yeteneksiz, görevli-görevsiz birçok kişi zuhur etti. Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık ki bunların ortak ismi İslam'dır; birçok mezhep anlayışı, tarikat boy gösterdi. Sihler, Bahailer, Kabalatistler'den scientitistlere kadar birçok türev var. İneğe de, Michael Jakson'a da tapan var olacak. Tapma duygusu insana hastır...

- İnançsızların olağanüstü zor durumlar karşısında inananlara dönüştüğünü gördük. Bu dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Depremde, savaşta ya da türbülanstaki uçakta insanlar kalubelada Allah'a verdikleri iman sözünü hatırlar; çok azı da böylece özüne döner. Uçak, türbülansta; adam korku içinde; yanındaki rahibe döner: 'Peder Bey, bir şeyler yapsanıza!' Yanıt: 'Ben üretimde değil pazarlamadayım.'

Solcular dinsiz olmayabilir; asıl mesele Müslümanlar kapitalist olabilir mi?

Şair-yazar Hüseyin Akın, 7 yıl önce 'Ateistler İçin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi' kitabını yazmıştı... Haber7.com'daki köşesinde Botton'un önerisini akılcı bulduğunu okuyunca ona da fikrini sorduk...

- Alain De Botton'un önerdiği 'din'in sosyolojik karşılığı var mı sizce?

Botton modern insanı içine çeken, hantallaşıp yayvanlaşan bir inkar boşluğu karşısında düşünmeye davet ediyor. Aynı zamanda Tanrısızlık kaynaklı enkazı kaldırmakta bir çeşit Tanrı inancının getirilerini kullanmayı teklif ediyor. Aslında bu din ve Tanrı inancının toplumu pozitif anlamda biçimlendirdiğine dair bir itiraftır. Comte'un söylediğinin aksine, din değil pozitivizm zamanın gerçeklerine ve derin ihtiyaçlarına karşı sürecini tamamlamıştır. Tanrısız bir dünyayı oluşturabilmek için bile Tanrısal olanın mirasından yararlanıyor farkında olmadan. Botton'un önersisi bir yanıyla da 'faydacı'. Çünkü kural koyucu mutlak bir varlığa dayanmaksızın dinlerin mirasından istifade etmek geçici bir çözümden öteye gidemez. Toplum, bir inanç üzere bir davranışın üzerinde birleşmemişse o davranışı uzun süre taşıyamaz. Fakat sağlıklı bir birey ve toplum oluşturmaya hizmet edecek dini unsurların kullanılması inananlarla inanmayanlar arasındaki berzahın daha fazla açılmasını engelleyebilir.

- Siz de 'Ateistler İçin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi' isimli bir kitap yazdınız, sizin çıkış noktanız neydi?

2005 yılında yazdığım kitap 'ateist dogmatizm'e karşı, 'sıkıysa bilerek inkar et' teklifi getirmekti. Tehdit değil teklif yani. Bunun hiç de kolay bir şey olmadığını her ateist anlayacaktı sonunda. Çünkü memleketimizdeki ateizm entelektüel bir zemine dayanmıyordu. Din ve Tanrı konusunda ne kadar kıt bilgiye sahip olursa insan, sanki daha bir aydınlanmış kabul ediliyordu. Bu çelişki ve paradoksları bir ders kitabı formatı içersisinde ünitelere ayırarak, ortaya koydum. Kitabın sonunda ateistler için 10 soruluk tek ders ve bekleme sınavı sorularına yer verdim. Yer yer ironik, güler yüzlü bir kitap çıktı ortaya. Kimseyi bir yere çağırmadım. İnanmama hakkını da inanan insanlara hatırlatarak evrensel ate haklarını hatırlattım. Benim yaptığım şey Türk tipi ateistler için bir tür dini anlama kılavuzuydu.

- Türkiye'de özellikle solcu olmakla eşdeğer tutulan geniş anlamıyla ateizmi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'de sol ve sosyalizm bir türlü ateizm yaftasından kurtulamamıştır. Bu bugün bile ne yazık ki böyle. Ortadoğu ülkelerinde tam tersidir bu durum. Suriye'de, Lübnan'da, Mısır'da sosyalistler aynı zamanda camii cemaatidirler ve dindardırlar. Türkiye'deki müzmin din kavgaları sol kesimi din konusunda ketum kılmıştır. Sol aydın dini toplumu geri bırakan bir unsur olarak gördüğünden dindar insanlara karşı da hep bu anlayışla hareket etmiş ve halkın değerleriyle kavgalı bir görüntü ortaya çıkmıştır. Sosyalist bir insan neden inançlı bir insan olamasın ki? Bir insanın hem kapitalist hem Müslüman olup olamayacağıdır asıl mesele.

- Bugünlerde sıkça telaffuz edilen dindarlar neden popüler televizyon dizilerinde yok tartışmasını takip ediyor musunuz; daha doğrusu neden başörtülü kadın karakterler yok? Sizce neden yoklar ya da görünmezler?
Başörtülü kadın oyuncu görememe mevzusu imajlar kirliliğine yol açmamak gibi bir tedbire dayalıdır. Her şeyin hızla kirletildiği bir toplumda başta semboller olmak üzere bir şeyler de temiz kalsa fena mı olur? Elbette dindarlık ölçütü kabuk değil özdür. Şekil değil ruhtur. Dini kültürden, kültürü dinden yalıtamazsınız. Gördüklerimiz üzerinden insanlara inanç notu vermek tabii ki sakat bir şey.

Dinsizlik de bir dindir

Söz konusu inançlar olunca meseleyi bir din sosyologuna sormadan olmazdı. Sosyolog ve ilahiyatçı Prof. Hasan Çelikkaya meseleye dipnotlar çerçevesinde bakıyor tabii ki...

- Alain de Botton'un önerisini sosyolojik açıdan uygulanabilir buluyor musunuz?

Bu yeni bir öneri değildir. Tarihte buna benzer çalışma yapanlar vardır. Özellikle Comte'un pozitivizminde bu husus daha açık görülür. O da 'İnsanlık Dini' adıyla bir din icat etmeye çalışmıştı. Ancak çoğunluk tarafından benimsenmedi.

- Din bir ihtiyaçsa inanmamak da bir ihtiyaç olarak kabul edilebilir mi?

Din, hem sosyolojik hem de psikolojik bir ihtiyaçtır. İnanmak kadar, tapınmak da bir ihtiyaçtır. Tarihte uygarlıksız bir toplum gösterilebilir ama inançsız bir toplum gösterilemez. Din duygusu insanlarda, mide gibi, doğuştan vardır. İnkar da edilemez, iptal de edilemez. Dini inkar etmek de yine bir din icat etmek demektir ki buna pratikte 'dinsizlik dini' denir. Bu açıdan yeryüzünde inançsız insan yoktur, sadece farklı inançlara sahip insanlar vardır. Ateizm de dinsizlik değil, Tanrısızlık demektir. Budizm gibi tanrısız dinler de var. Dinler tarihi kaynaklarında bunun gibi çok örnek vardır. Dinin ihtiyaçlılığı konusunda şu örneği verebiliriz: Profesör Bury, Kant hakkında: 'Kant, ön kapıdan kovduğu Tanrıyı, ahlakı kurtarmak için, arka kapıdan, gizlice içeri soktu' der.

Akşam

Konular